31 Mayıs 2013 Cuma

İLETİŞİM

Eda KIZTANIR



BAYBURT ÜNİVERİSTESİ



DİNKÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENLİĞİ


2.SINIF 2.ÖĞRETİM


edalim158@hotmail.com



edalim158@gmail.com

TANITIM

Bu sayfa kul hakkını anlatmak için Eda KIZTANIR tarafından  sizleri bilgilendirmek  için hazırlanmış bir sayfadır. Sayfamda kul hakkına dair kavram haritaları, zihin haritaları , hadisler ayetler ve hikayeler bulabilirsiniz.

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Bulmaca





Zihin haritaları




Kavramlar


KAVRAMLAR:
  • Hile: Başkasını kurnazca hareket ve fiilleriyle aldatmak
  • Gıybet: Bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek, başka bir deyimle, kendimize söylendiği zaman hoşlanmayacağımız bir şeyi, din kardeşimiz hakkında arkasından konuşmamız anlamına gelir. Halk arasında dedikodu, gıybet ile aynı anlamda kullanılır.
  • İftira: Yapmadığı hâlde kötü bir işi birisine yükleme, yalan yere birisine suç isnat etme gösterme. Birine suç atma,
  • Hırsızlık: Başkasının koruma altındaki malını gizlice almak.
  • Batıl: Gerçekle ilgisi olmayan, doğru ve haklı olmayan, boş, temelsiz, yanlış şey.
  • Haram: Allahü teâlânın Kur'ân-ı kerîmde yapmayınız diye açıkça yasak ettiği şeyler.
  • Kamu Malı: Bütün toplumun kısmen hak sahibi olduğu taşınır veya taşınmaz mal, mülk.
  • Gıpta etmek: Kişinin başkasında bulunan nimetin yok olmasını temenni etmeyerek aynı nimetin kendisinde de olmasını arzu etmesi.
  • Kıskançlık: Bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde takonılan olumsuz tutum veya acı duyma.
  • İstihza (Alay): Bir şeyle veya bir kişiyle eğlenmek, insanları hafife almak, hakaret etmek, başkasının kusur ve noksanlarını söz, işaret veya yazı ile teşhîr etmek, toplumda küçük düşürme hareketleri.
  • Kibir: Büyüklenmek, büyüklük taslamak, ululuk iddia etmek. Kendini başkalarından yüksek görerek onları aşağılamak.
  • Hüsn-ü Zan: İyi niyetli ve iyi düşünceli olma hali. Sâlih bir mü'min, insanlar ve olayların hakkında değerlendirmelerde bulunurken, olabildiğince iyi niyetli davranır ve hayra yorar.
  • Sû-i Zan: Kötü zann, fena tahmin, şüphe "Sû" "fenalık, kötülük" demektir.
  • Mahrem: Saygıya ve gizlenmeye değer şey, kendileriyle evlenmek haram olan yakın hısım, İslâm'ın kendileriyle evlenilmesini yasakladığı belli hısımları ifade eden bir fıkıh terimi. Gizli, herkese söylenmeyen.
  • Hürmet: Saygı gösterme, derin saygı, itibar, ikram. İslâmî bakımdan haram olma hali, yasak olma hali.
  • Kumar: Para veya başka bir menfaat karşılığı oynanan oyun; birkaç kimsenin aralarında para veya mal toplayarak piyango çekip, isâbet etmeyenlerin isâbet edenlere mal veya para vermek için sözleşme veya para ile kazanmak için tahminde bulunma, toto. Karşılık lı para veya mal koyarak bahse tutuşma.
  • Kul: Kul, İnsan köle, abd. Allah'a tam bir teslimiyetle boyun eğen, emir ve yasaklarına titizlikle uyan, isyandan kaçınan insanı belirtir.
  • Kul Hakkı: İnsanın can, mal ve namus gibi dokunulmazlıklarına yönelik tecavüz ve haksızlıkların ortaya çıkardığı hak.



Kavram haritaları

27 Mayıs 2013 Pazartesi

GÜNÜMÜZDE İŞLENEN EN YAYGIN KUL HAKLARI NELERDİR ?



  • Umuma ait olan yol ve caddelere çöp atmak, yerlere tükürmek.
  • Gereksiz yere korna çalıp, egzoz gürültüsü çıkarıp, müziğin sesini fazla açarak insanları rahatsız etmek.
  •  Kırmızı ışıkta geçmek, geçme sırasına riayet etmeyip sıra gasbı yapmak.
  • Sigara içiyorsa kokusu veya dumanıyla insanları rahatsız etmek, izmaritini yere atarak çevre kirliliğine sebebiyet vermek.
  • Balkona nahoş görüntüye sebep olacak şeyler asarak görüntü kirliliği meydana getirmek.
  • Birisine zarar verdiği halde sahibine bildirip helalleşmemek.
  • Randevulara geç gelmek.
  • Devlete ve kamuya ait malları ücretini ödemeden kullanmak. Mesela kaçak su ve elektrik kullanmak.
  •  Bir insanın gıybetini yapmak, iftira etmek, suizanda bulunmak.
  •  İnsanları kula kul etmek kul hakkıdır.
  •  Haksız yere özgürlükleri kısıtlamak kul hakkıdır.
  •  Haksız yere yargılamak kul hakkıdır.
  •  Cana kıymak, insan yaralamak kul hakkıdır.
  •  Haksızlık, baskı-şiddet, zulüm, kavga ve savaş kul hakkıdır.
  •  Çalmak, hırsızlık yapmak, yetim hakkı yemek kul hakkıdır.
  •  Kendini beğenmişlik, gösteriş yapmak, kıskançlık kul hakkıdır.
  •  Masum insanların aleyhinde konuşmak veya iftira atmak kul hakkıdır.
  • İnsanların kişilik haklarına saldırmak; onlara saygısızlık etmek, onlarla alay etmek, onları küçümsemek, onlara hakaret etmek kul hakkıdır.
  •  Sorumlu olduğu insanları gözetmemek ve onlara haklarını vermemek kul hakkıdır.
  •  Irkçılık ve ayrımcılık kul hakkıdır.
  •  Anlaşmalara, verilen söze ve dostluklara bağlı kalmamak kul hakkıdır.
  •  Kötülüklere seyirci kalmak kul hakkıdır.
  • İnsanları rahatsız etmek ve onlara zarar vermek bir kul hakkıdır.
  • Dürüst olmamak kul hakkıdır.
  •  Ölçüye ve tartıya özen göstermemek kul hakkıdır.
  • Cimrilik ve israf etmek kul hakkıdır.
  •  Adaletli davranmamak kul hakkıdır.
  • Tahrik, taciz ve teşhir gibi her türlü cinsel istismar kul hakkıdır.
  •  İnsanları üzmek kul hakkıdır.
  •  Başkalarının malını sahiplerinden izinsiz kullanmak kul hakkıdır.
  •  İnsanları kandırmak, aldatmak ve onlara yalan söylemek kul hakkıdır.
  •  Sıra kuyruğunda birisinin sırasını gasp etmek kul hakkıdır.
  •  Başkasının üzerine çamur sıçratmak kul hakkıdır.
  •  Başkasının yanında sigara içmek kul hakkıdır.
  •  Rahatsız edici biçimde yüksek sesle konuşmak veya müzik dinlemek kul hakkıdır.
  •  Vergi kaçırmak, zamanında ödememek, başka kullara hizmeti geciktirdiği için kul hakkıdır.
  •  Kamu malını kötüye kullanmak kul hakkıdır.
  •  Kamu arazisine gecekondu yapmak kul hakkıdır.
  •  İşe zamanında gitmemek, derslere zamanında girmemek kul hakkıdır.
  •  Sokakları, havayı ve çevreyi kirletmek kul hakkıdır.
  •  Kesin bilmediğimiz konuda konuşmak ve yazı yazmak kul hakkıdır.
  •  Anne-babayı, yakınları ve insanları üzmek kul hakkıdır.
  •  Sevimsiz lakaplar takmak kul hakkıdır.
  •  Bir başkasına su-i zan beslemek kul hakkıdır.
  •  Kamu malını kötüye kullanmak kul hakkıdır.
  • Bize ait olmayan arsaya gecekondu yapmak kul hakkıdır.
  •  Gıybet ve dedikodu yapmak kul hakkıdır.
  •  İnsanları eleştirmek kul hakkıdır.
  •  Muhtaç insanlara yardım etmemek kul hakkıdır.
  •  Komşuların sorunlarıyla ilgilenmemek kul hakkıdır.
  •  İnsanlar arasında adaletle hükmetmemek kul hakkıdır.
  • Şahitliği doğru yapmamak kul hakkıdır.
  •  Sözünde durmamak kul hakkıdır.
  •  Emaneti gözetmemek kul hakkıdır.
  •  Ödemeleri zamanında yapmamak kul hakkıdır.
  •  Borcu zamanında ödememek kul hakkıdır.
  • KUL HAKKINA SEBEP OLAN BAZI DAVRANIŞLAR

    Kul hakkına sebep olan pek çok davranış vardır Bunlardan bazı örnekler şunlardır:


    1. İnsan öldürmek
    2. Yalan söylemek ve hile yapmak
    3. Gıybet ve iftira etmek
    4. Hırsızlık yapmak
    5. Rüşvet alıp - vermek
    6. Haset etmek
    7. Bir kimsenin namus ve şerefine sataşmak
    8. Başkalarıyla alay etmek, ad takmak, onları küçük görmek, sövmek veya kötü söz söylemek
    9. Kötü zanda bulunmak
    10. Başkalarının özel hayatlarını araştırmak
    11. Birisine sövmek veya kötü söz söylemek
    12. Birisini dövmek ya da yaralamak
    13. Arkadaşının sırrını açıklamak
    14. Başkasının çocuğunu ücretsiz çalıştırmak
    15. Verdiği sözde durmayarak birisini bekletmek
    16. Borcunu zamanında ödememek
    17. Birisine istemediği bir sözü söylemek, yani sözle rahatsız etmek
    18. Birisine istemediği davranışı yapmak, yani onu rahatsız etmek


    FOTOĞRAFLAR







    OYUNLAR

    http://www.oyunflash.com/play_games-1534-Posta-Guvercini-oyununu-oyna.html


    http://kutluforum.bedavaforum.biz/t8358-http-wwwdindersioyuncom

    Hikayeler

    Konuyla ilgili Peygamber efendimiz Hz.Muhammed (S.A.V)’  in hayatından bir örneği sizlerle paylaşmak istedim:
    Hz.Ukkaşe (ra) bir peygamber sevdalısı bir peygamber aşığı Peygamberlik Mührü’nü öpen tek Sahabe.Peygamber efendimiz ölümünün yakın olduğunu anlayınca hutbeye çıkarak şöyle buyurdu:
    Bir gün gelecek ki; o gün ana ve baba evladından kaçacak. Boynuzsuz koyun, boynuzlu koyundan hakkını alacak. O gün gelmeden eğer içinizden birine vurdum ise işte buradayım, gelsin benden hakkını alsın, diyerek üç defa tekrar eder.
    Bunun üzerine Ukkaşe (ra) Hz.leri ayağa kalkarak:Bir sefer sırasında kamçınızla istemeyerek bana vurmuştunuz diyecek.Efendimiz (S.AV) - Ey Ukkaşe!Vuracaksan vur deyince, Ukkaşe(R.A):
    - Ey Allah'ın elçisi!Bana vurduğunda benim üzerimde elbise yoktu deyince Peygamberimiz sırtını açtı. Müslümanlar yüksek sesle ağlıyorlardı. Hz.Ukkaşe, Peygamberimizin beyaz sırtına baktı.Sanki sırtı Mısır' da dokunan ince ve beyaz ketenden dokunmuş kumaş gibiydi fazla ilgilenip zaman kaybetmeden sırtını öptü ve şöyle dedi:  Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın elçisi sana kısas yapmaya(senden hakkını bu yolla almaya) kim cür'et edebilir? Bunun üzerine Peygamberimiz (S.A.V) :
    - Ya hakkını alman için gerekeni yap ya da affet deyince, Hz. Ukkaşe:
    - Kıyamet gününde Allah'ın beni affetmesini umarak sizi affediyorum dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz(S.A.V):
    - Kim cennetteki arkadaşımı görmek isterse bu adama baksın dedi.Sonra (orada bulunan) tüm Müslümanlar Hz. Ukkaşe'nin alnından öperek ayağa kalktılar ve:
    - Seni tebrik ederiz çok büyük bir mertebeyi ve Peygamberin cennetteki arkadaşlığını elde ettin dediler.”
    Bu olaydan da anlaşıldığı üzere Peygamber efendimizde kul hakkın çok büyük bir önem vermiştir. Kul hakkının günahından ve vebalinden kurtulmanın tek yolu, bu hakka riayet etmek ve karşı taraf ile gönülden ve içten helâlleşmektir. Gafur ve Rahim olan Allah Kul haklarında birbirimizle helalleşmeyi nasip etsin.Kul hakkına girmekten bizleri Korusun Amin.










    Kimi Urfalı , kimi Bosnalı , Kimi Adıyamanlı , Kimi Gürünlü, Kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor…
    Bunlardan biri Lapsekinin Beybaş Köyndendir ve yarası oldukça ağırdır.
    Zor nefes alıp vermektedir.
    Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır.
    Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.

    “Ölme ihtimalim çok fazla…
    Ben bir pusula yazdım…
    Arkadaşıma ulaştırın…”
    Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur:
    “Ben…Ben köylüm Lapseki’li İbrahim Onbaşından 1 Mecit borç aldıydım…

    Kendisini göremedim.
    Belki ölürüm.Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin”
    “Sen merak etme evladım” der Komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar.

    Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de
    “söyleyin hakkını helal etsin” olur…
    Aradan fazla zaman geçmez.
    Oraya sürekli yaralılar getiriliyor.
    Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor.
    Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. İşte yine bir künye ve yine bir pusula.

    Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır.
    Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır.
    Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine nede göz yaşlarına engel olamaz…

    PUSULADAKİ NOT:

    “Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil’e 1 mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi.Biraz sonra taarruza kalkacağız.
    Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.”


    KUL HAKKINA DAİR ÇANAKKALE SAVAŞINDA YAŞANMIŞ BİR HİKAYE

    Kimi Urfalı , kimi Bosnalı , Kimi Adıyamanlı , Kimi Gürünlü, Kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor…
    Bunlardan biri Lapsekinin Beybaş Köyndendir ve yarası oldukça ağırdır.
    Zor nefes alıp vermektedir.
    Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır.
    Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.

    “Ölme ihtimalim çok fazla…

    Ben bir pusula yazdım…
    Arkadaşıma ulaştırın…”
    Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur:
    “Ben…Ben köylüm Lapseki’li İbrahim Onbaşından 1 Mecit borç aldıydım…

    Kendisini göremedim.

    Belki ölürüm.Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin”
    “Sen merak etme evladım” der Komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar.

    Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de

    “söyleyin hakkını helal etsin” olur…
    Aradan fazla zaman geçmez.
    Oraya sürekli yaralılar getiriliyor.
    Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor.
    Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. İşte yine bir künye ve yine bir pusula.

    Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır.

    Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır.
    Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine nede göz yaşlarına engel olamaz…

    PUSULADAKİ NOT:


    “Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil’e 1 mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi.Biraz sonra taarruza kalkacağız.



    Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.” 

    ÇOCUKLARIMIZA KUL HAKKI VE İNSANLARI SEVMEMİZE DAİR ÖRNEK OLACAK FİLMLER

    Arkadaşlık - Robin Hood ve Küçük John 
    Erdemler Dizisi -8
    Sera
    VCD


    Robin Hood, tıpkı bizim Köroğlu gibi, haksızlara ve zalimlere karşı çıkmakta, zenginden alıp fakire vermektedir.



    Good Will Hunting- Can Dostum
    Yapım Yılı: 1999

    Will, bir üniversitede hademelik yapan süper zeki bir gençtir. Will, bir türlü sokak kavgalarından kendini alıkoyamaz ve başı derde girer. Hapise düşmek üzere olan Will'i bu durumdan kurtarabilecek tek kişi onun yeteneklerini fark eden, okulun profesörlerinden Sean McGuire'dır. Aralarında bir anlaşma yaparlar ve bu zamanla çok özel bir dostluğa doğru yol alırlar.. 


    Merhamet ve Yardımseverlik - Aslan'ın Dostluğu 

    Erdemler Dizisi -1
    Sera
    VCD

      Bu filmler 6.sınıf 5. ünite konuları içerisinde yer almaktadır.Çocuklarımızın hem görsel hem işitsel olarak çocuk kahramanlardan bunları dinlemeleri yaşam boyu fayda sağlar.Unutmayalım ki ağaç yaş iken eğilir..

      ÜZERİNDE KUL HAKKI OLAN KİŞİ NE YAPMALIDIR?

      Üzerinde kul hakkı olan buna tevbe için, kul hakkını hemen ödemeli, onunla helalleşmeli, ona iyilik ve dua etmeli. Mal sahibi, hakkı olan ölmüş ise, ona dua, istiğfar edip vârislerine verip ödemeli, bunlara iyilik yapmalıdır. Çocukları, vârisleri bilinmiyorsa, o miktar parayı fakirlere sadaka verip, sevabını hak sahibine bağışlamalıdır. (Sefer-i Ahiret) 

      Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuruşu, sahibine geri vermek, yüzlerle lira sadakadan kat kat daha sevaptır. Bir kimse, Peygamberlerin yaptığı ibadetleri yapsa, fakat, üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe, Cennete giremez. (Mektubat-ı Rabbani c.2, m.66, 87) 


      Kıyamet günü, hak sahibi, hakkından vazgeçmezse, bir dank [yarım gram gümüş] hak için, cemaat ile kılınmış, kabul olmuş yediyüz namazı alınıp, hak sahibine verilecektir. (Dürr-ül-muhtar) 


      Kul hakkını, ALLAHü teâlânın hakkından önce ödemek gerekir. Kul hakkı olan günahların affı güç ve azapları daha şiddetlidir. Başkasının hakkını yiyen, hak sahipleri ile helalleşmedikçe affa uğramaz. Yani üzerinde kul veya hayvan hakkı bulunanı ALLAHü teâlâ affetmez ve bunlar Cehenneme girip, cezalarını çekeceklerdir. (Hadika) 


      Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: 


      (Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helalleşsin! Çünkü ahirette altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevaplarından alınır, sevapları olmazsa, hak sahibinin günahları buna yüklenir.) [Buhari] 


      (Kibri, hıyaneti ve kul borcu olmayan mümin, Cennete girer.) [Nesai] 

      (Kul hakkı, müminin aybı, kusurudur.) [Ebu Nuaym] 

      Üzerinde kul hakkı bulunanların ruhları Cennete girmez. Salihlerin ruhları kabirlerine gelerek, cesetlerini ziyaret ederler. Vefat eden müminlerin ruhları gelip, dünyada tanıdıklarını sorarlar. (Feraid-ül-fevaid) 



      İşlenen günahta kul hakkı da varsa, kul hakkını hemen ödemek, onunla helalleşmek, ona iyilik ve dua etmek de gerekir. 

      Kul borcu ile ölürsek, birçok sevabımız hak sahibine verilir, sevabımız kalmazsa, onun günahlarını yüklenmek zorunda kalırız. 
      Şehid olan kimselerin kul borçlarını ALLAHü teâlâ öder. 


      Sual: 13-14 yıl önceleri okulda bir Alman arkadaştan bozuk para almıştım ve daha sonra geri vermek nasip olmadı... şimdi ne yapmalıyım? 

      CEVAP 
      Bulma imkanı yoksa, mirasçılarını da bulamazsan, müslüman bir fakire o kadar sadaka vermelisin. Bulabilirsen parasını vermen gerekir veya vermeden de helalleşmek ve hediye ettim, senin olsun gibi bir söz söylemesi gerekir. 


      Sual: Peki, ödünç bir şey alınmışsa (mesela kalem veya kitap) ve geri verilmesi unutulmuşsa, ne yapmalı? 

      CEVAP 
      Bunlar da aynı, ya bulup vereceksin veya parasını vereceksin veya helalleşeceksin. Yahut hiç birisi mümkün olmazsa, fakire sadaka vereceksin. 


      Kul hakkı Cennete girmeye manidir 


      * Bir kimse Peygamberlerin yaptığı ibadetleri yapsa fakat üzerinde bir kuruş kul hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe Cennete giremez. 


      * Kul hakkı çok mühim. ALLAHü teâlâ her türlü günahı affedebilir. Ama, kul hakkıyla gelmeyin buyuruyor. Kul hakkıyla gidenin işi adalete bırakılır. Adaletin ne şekilde hüküm vereceği belli olmaz. ALLAH korusun çok kimse ümitle gider de, hâli perişan olur. 


      * Size haksızlık eden, zulmeden, malınızı mülkünüzü gasp eden aslında size iyilik etmiştir. Eyvah onların haline. Sen mazlum, onlar zalim. Alan düşünsün. Ahirette zalim ağlayacak, mazlum gülecek. Zalim verecek, mazlum alacak. 


      Bir mümine bir bardak su verenin, kul hakkı hariç bütün günahları affolur 


      (Müflis, şu kimsedir ki, kıyamette, defterinde pek çok namaz, oruç ve zekat sevabı bulunur. Fakat, bazılarına çeşitli yönden zararı dokunmuştur. Sevapları, bu hak sahiplerine dağıtılır. Hakları ödenmeden önce sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları, bunun üzerine yükletilip Cehenneme atılır.) [Müslim] 


      (Bir kimse, en büyük günahları işlese, hatta ALLAH’ı inkâr etse, şirk koşsa, sonra pişman olup tevbe ederse, ALLAHü teâlâ onun bütün günahlarını affeder. Cenab-ı Hakkın rahmeti bu kadar boldur. 

      Kur'an-ı kerimde, (Şirki affetmem) buyurması, (Şirk üzere imansız ölenleri affetmem) demektir. 
      Yoksa ölmeden önce yaptığı şirklere tevbe edenin tevbesini kabul eder. 
      Hadis-i şerifte buyuruldu ki: 
      (Günahınız çok olup göklere kadar ulaşsa, tevbe edince, ALLAHü teâlâ tevbenizi kabul eder.) [İbni Mace] 

      Bu hadis-i şerif kul hakkı bulunmayan günahlar içindir. 

      Eğer işlenen günahlarda kul hakkı da varsa, sahibi ile helalleşmek gerekir. Borcu varsa, borçlarını ödemelidir. Kul borçlarını ödeyip onlarla helalleşen, diğer günahlarına da tevbe edip bir daha işlemeyen kimse, hiç günah işlememiş gibi olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: 
      (Tevbe eden, günah işlememiş gibi olur.) [İbni Mace] 


      * Kul hakkı çok mühim. İnsan şehit olsa, Cennetin kapısına kadar gider. Kul hakkı ödenmedikçe Cennete giremez. İhsanı ilahi, ALLAHü teâlâ şehitlerin kul haklarını helalleştirecek. 


      * Muhyiddin-i Arabi hazretlerini rüyada görmüşler etrafı çok kalabalık derecesi çok yüksek, büyük nimetlerin içinde. Demişler efendim siz nasıl bu kadar büyük nimetlere kavuştunuz? Buyurmuş ki, dünyada benim gıybetimi yapanlar, düşmanlar çok fazla, onların bu yaptıkları sayesinde burada derecem durmadan yükseliyor. 



      * Ahir zamanda fitne fesat çok olur. Dili tutup, bir şeye karışmamalı. Herkesin arasında olursunuz ama ha var ha yok. Var mı yok mu belli değil. Böyle olmalı 


      Büyükler buyuruyor ki: 


      Bir dank, yani bir kuruş, üzerinde kul hakkı olan Cennete giremez. 


      İnsanın giydiği elbisenin tamamı helal olsa, bir düğmesi, bir ipliği haram olsa, bu elbise ile kılınan namaz helal olmaz. 


      Peygamber efendimiz yine buyuruyor ki: 

      Ahirette sırat köprüsünde her Müslümana yedi sual sorulacaktır. Yedinci sualden Peygamberler dahi korkmuştur. 
      Birincisi imandan sorulacaktır, 
      ikincisi namazdan, 
      üçüncüsü oruçtan, 
      dördüncüsü hacdan, 
      beşincisi zekattan sorulacaktır. 
      Altıncısı gusül abdesti sorulacaktır. 
      Ve yedinci suale gelince orada bu sualden Peygamberler dahi, ben dahi hepimiz korktuk. 
      O da kul hakkıdır! 

      İşte o kul hakkının da hesabı verildikten sonra karşı tarafa geçiliyor, Cennete girebiliyor. 


      Kul haklarından bir tanesi, gıybet ve dedikodu. Kalbi kırılacak bir lafı bir kimsenin arkasından konuşmak gıybettir. 

      Gıybet, zinadan bile günahtır, kul hakkına girer, kalb kırmaya girer. O halde sakın ola ki, hiç bir müslümanın, hiç bir şekilde aleyhinde konuşmamalı. Onun hesabını Cenab-ı Hak görecektir. 



      Gıybetin yol açtığı en büyük günahlardan biri de kalb kırmaktır. Küfürden sonra en büyük günah kalb kırmaktır. Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük günah. Kalbi kırılan bir müminden, onun bedduasından çok korkmalı.... Kalb, nazargâhi ilahidir. Cenab-ı Hak insan vücudunda en yakın komşu kendine kalbi yaratmıştır. Eğer kalb incitilirse yanındaki de incitilir. O halde müslüman olsun, kâfir olsun hiç kimsenin kalbini kırmamalı. Aksine, iyilik yapmalı.

      KUL HAKKI İLE İLGİLİ HADİSLER

      "Mazlumun bedduasından sakınınız Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur"
      (Buharî, Müslim)

      "Ümmetimden müflis odur ki, kıyamet günü namaz ve zekâtla gelir Ama, bu arada sövdüğü şu kimse, dövdüğü bir başka kimse dahi gelir Bunun üzerine kendisinin hasenatından şuna verilir, buna verilir Üzerinde haklar bitmeden kendi hasenatı tükenirse, o zaman onların hatalarından alınır kendisine yüklenir Daha sonra cehenneme atılır"

      (Müslim)

      "Kaçmayarak, yalnız Allah'tan sevap bekleyip sabrederek, düşmana karşı durduğun halde öldürülürsen, borçlarından başka bütün günahlarına kefaret olur Bunu bana Cibril söyledi"

      (Müslim)

      "Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helâllaşsın! Çünkü âhırette altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevâblarından alınır, sevâbları olmazsa, hak sâhibinin günâhları buna yüklenir." [Buhârî]


      “Mü’minin ruhu, ödeninceye kadar borcuna bağlı kalır” [Ebu Hüreyre- Tirmizî, Cenâiz 74. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sadakât 12]


      "Kibri, hıyâneti ve kul borcu olmayan mü'min, Cennete girer." [Nesâî]


      "Kul hakkı, mü'minin ayıbı, kusûrudur." [Ebû Nuaym]

      KUL HAKKI İLE İLGİLİ AYETLER

      1. 16:71. Allah kiminize kiminizden daha bol rızık verdi. Bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere verip de bu hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
      en-NAHL, Ayet 71 2. 17:26. Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma.
      el-İSRÂ, Ayet 26

      3. 30:38. O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızasını

      isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
      er-RÛM, Ayet 38

      4. 4:9. Geriye eli ermez, gücü yetmez çocuklar bıraktıkları takdirde (halleri ne olur) diye korkacak olanlar (yetimlere haksızlık etmekten) korkup titresinler; Allah'tan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.

      en-NİSA, Ayet 9

      5. 2:42. Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.

      el-BAKARA, Ayet 42

      6. 22:19. Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır: İmdi, inkâr edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir. Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir!

      el-HACC, Ayet 19

      7. 37:113. Kendisini ve İshak'ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden

      iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.
      es-SÂFFÂT, Ayet 113

      8. 58:22. Allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın tarafında olanlardır.

      el-MÜCADELE, Ayet 22 9. 60:3. Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. Çünkü Allah aranızı ayırır. Allah, yaptıklarınızı görendir.
      el-MÜMTEHINE, Ayet 3

      10. 64:14. Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, kusurlarını örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

      et-TEĞABÜN, Ayet 14

      11. 4:7. Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır; ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Gerek azından, gerek çoğundan belli bir hisse ayrılmıştır.

      en-NİSA, Ayet 7

      12. 4:11. Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.

      en-NİSA, Ayet 11

      13. 4:12. Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah'tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir.

      en-NİSA, Ayet 12

      14. 4:19. Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.

      en-NİSA, Ayet 19

      15. 4:33. (Erkek ve kadından) her biri için, ana, baba ve akrabanın bıraktığından (hisselerini alacak olan) vârisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere de paylarını verin. Çünkü Allah her şeyi görmektedir.

      en-NİSA, Ayet 33

      16. 4:127. Senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki, onlara ait hükmü size Allah açıklıyor: Kitap'ta, kendileri için yazılmışı (mirası) vermeyip nikâhlamak istediğiniz yetim kadınlar, çaresiz çocuklar ve yetimlere karşı âdil davranmanız hakkında size okunan âyetler (Allah'ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır). Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilmektedir.

      en-NİSA, Ayet 127

      17. 4:176. Senden fetva isterler. De ki: "Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kızkardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kızkardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kızkardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi bilmektedir.

      en-NİSA, Ayet 176

      18. 2:229. Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de karı ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir.

      el-BAKARA, Ayet 229

      19. 2:237. Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna, affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz), takvâya daha uygundur. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür.

      el-BAKARA, Ayet 237

      20. 4:4. Kadınlara mehirlerini gönül rızası ile (cömertçe) verin; eğer gönül hoşluğu ile o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yeyin.

      en-NİSA, Ayet 4

      21. 4:20. Eğer bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak isterseniz, onlardan birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. Siz iftira ederek ve apaçık günah işleyerek onu geri alır mısınız?

      en-NİSA, Ayet 20

      22. 4:21. Vaktiyle siz birbirinizle haşir-neşir olduğunuz ve onlar sizden sağlam bir teminat almış olduğu halde onu nasıl geri alırsınız!

      en-NİSA, Ayet 21

      23. 4:24. (Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah'ın size emri budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra (bir miktar indirim için) karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.

      en-NİSA, Ayet 24

      24. 4:25. İçinizden, imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, ellerinizin altında bulunan imanlı genç kızlarınız (sayılan) cariyelerinizden alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilmektedir. Hep aynı köktensiniz (insanlık bakımından aranızda fark yoktur). Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartı ve sahiplerinin izni ile onları (cariyeleri) nikâhlayıp alın, mehirlerini de normal miktarda verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınların cezasının yarısı (uygulanır). Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

      en-NİSA, Ayet 25

      25. 4:34. Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.

      en-NİSA, Ayet 34

      26. 7:85. Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.

      el-A’RÂF, Ayet 85

      27. 11:85. Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.

      HÛD, Ayet 85

      28. 26:183. İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.

      eş-ŞUARÂ, Ayet 183

      29. 6:152. Rüşd çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah'a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti.

      el-EN’AM, Ayet 152

      30. 7:85. Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.

      el-A’RÂF, Ayet 85

      31. 11:84. Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin! Sizin için ondan başka tanrı yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sizi hayır (ve bolluk) içinde görüyorum. Ve ben, gerçekten sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.

      HÛD, Ayet 84

      32. 11:85. Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.

      HÛD, Ayet 85

      33. 17:30. Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür.

      el-İSRA, Ayet 30

      34. 17:35. Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir.

      el-İSRA, Ayet 35

      35. 26:181. Ölçüyü tastamam yapın, (insanların hakkını) eksik verenlerden olmayın.

      eş-ŞUARÂ, Ayet 181

      36. 26:182. Doğru terazi ile tartın.

      eş-ŞUARÂ, Ayet 182

      37. 55:8. Sakın dengeyi bozmayın.

      er-RAHMÂN, Ayet 8

      38. 55:9. Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tartmayın.

      er-RAHMÂN, Ayet 9

      39. 83:1. Eksik ölçüp noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!

      el-MÜTAFFİFÎN, Ayet 1

      40. 83:2. Onlar insanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam,

      el-MÜTAFFİFÎN, Ayet 2

      41. 83:3. Onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise eksik ölçer ve tartarlar.

      el-MÜTAFFİFÎN, Ayet 3

      42. 83:4. Onlar düşünmezler mi ki, tekrar diriltilecekler!

      el-MÜTAFFİFÎN, Ayet 4

      43. 83:5.Büyük bir günde

      el-MÜTAFFİFÎN, Ayet 5

      44. 83:6.Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır.



      el-MÜTAFFİFÎN, Ayet 6

      KUL HAKKI NEDİR? ÇEŞİTLERİ NELERDİR?

      Kul hakkı, insanın sahip olduğu hakları demektir.
      Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerim kul hakkı üzerinde önemle durmaktadır. Allah'ın emir ve yasaklarının hemen hemen dörrte üçü kul hakkı ile ilgilidir. Bu sebeple, Allah’a kulluk, yalnızca belli ibadetleri yerine getirmek değil, aynı zamanda insan haklarına da büyük saygı duymaktır. Aksi takdirde insanların bir arada kardeşçe yaşamaları, devletler kurmaları mümkün olmaz.
      Toplumun kaynaşması, kötülüklerden uzak, kardeşçe yaşayışın sağlanması için kul haklarına saygılı olmak o kadar önemlidir ki, Allah her türlü günahı affettiği halde, kul hakkını affetmiyor.
      İhanet etmek, utandırmak, küçümseme, mala ve cana zarar vermek, alış verişte aldatmak, dargın durmak, iftira etmek, arkasından konuşmak, laf taşımak,dedikodu yapmak, anarşi çıkarmak, dini ve milli değerlere saygısız davranmak kul hakkını zedeleyen davranışlardandır.
      Peygamberimiz: “İnsanlara merhamet etmeyen kimseye Allah da merhamet etmez.” buyurur.
      1. ANNE HAKKI
      İnsan varlığının gerçek sebebi yani yaratıcısı Allah Teâlâ Hazretleridir. Ancak, görünen sebebi ise anne ve babadır. Anne ve baba arasında ise öncelikle annenin fonksiyonu daha fazla ve çektiği zahmetler daha çoktur. Yüce Rabbimiz buyurur ki:
      “Biz insana, anne ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl olur. Bana ve anne-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş Bana’dır.”
      O halde, dokuz ay gibi uzun bir süre çocuğunu karnında taşımak, doğumdan sonra belli bir zamana kadar emzirerek büyütürken uykusunu bile terk edecek kadar sıkıntılara katlanmak bakımından anne hakkı baba hakkından önce geçmektedir. Onun için, iyilik yapma ve kendisine iyi davranma bakımından anneye üç defa öncelik tanınmış,dördüncüde babaya hak tanınmıştır.bu anlayış, aynı zamanda bir kadın olması bakımından anneye ne kadar değer verildiğini göstermesi yönünden önemlidir. 
      Kadınlarda dikkat çekecek kadar belirgin olan ortak özelliklerden sevgi, şefkat ve merhamet duygusu, anne olduktan sonra özellikle yavrusu üzerinde yoğunlaşmaktadır.bu yönü ile de anne, babadan öne geçmektedir. Dikkat edilirse çocuklar, bir sıkıntı veya korku anında çoğunlukla annelerine sığınırlar. Bu da annelerin şefkat, merhamet ve koruyuculuklarının fazla olduğunun belirgin ifadesidir.
      Çocukların terbiyelerinde, dillerinin, dinlerinin öğretiminde ve sosyal bir varlık olmalarında anne, ilk yıllarda babaya göre daha fazla katkıda bulunmaktadır. Bütün bunlardan dolayı anne hakkı nem kazanmaktadır.
      2. BABA HAKKI
      Her şeyden önce baba ailenin reisidir. Babaya itaat, diğer insanlara göre daha çok gereklidir.
      Ailenin geçimi çoğunlukla babanın sorumluluğu altındadır. Bu bakımdan da baba aile içerisinde önemli bir yer işgal etmektedir.
      Aile içinde baba, gücü ile otoritenin temsilcisidir. Bilhassa erkek çocuklara bu yönden örnek olan baba, ailenin bütün fertlerinin koruyuculuğunu da üstlenmiş durumdadır. Onun için çocuklar babalarına şükran borçludurlar. Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: “Hiç bir evlat babasının hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olarak bulup, satın alır ve hürriyetine kavuşturursa müstesna...” İşte ancak o zaman babasının hakkını ödeyebilir. 
      Zamanınızda kölelik söz konusu olmadığına göre, belki babasını düştüğü çok önemli maddi ve manevi sıkıntılardan kurtarabilen, ölüme kadar da saygıda kusur etmeyen, böylece hayır duâsını alabilen evlat ancak ona karşı borcunu ödemiş olabilir. Esasen hadiste baba hakkının önemi vurgulanmaktadır.
      3. KARDEŞ HAKKI
      Çocuklar, aile içerisinde huzur ve mutluluk kaynağıdır. Çünkü çocuklar ailelere Allah tarafından verilmiş birer hediyedir. Aynı zamanda karı-koca arasındaki sevgi bağlarıdır. Dolayısıyla çocuklar aileyi sevgi ve saygı anlayışı içerisinde ayakta tutan huzur kaynaklarıdır. Ailedeki huzurun bozulmaması için çocuklar, bir taraftan anne ve babalarına karşı saygılı davranırlarken, diğer taraftan da birbirlerine karşı sevgi göstermeli ve saygılı olmalıdırlar. Bunun için:
      Büyük kardeş olan ağabey ve ablalar yerine göre baba ve anne gibi kabul edilip, küçüklerin onlara saygı göstermeleri gerekir. Örf ve geleneklerimizde büyük kardeşlere, baba ve anneye yakın derecede değer verilmesi ve saygı gösterilmesi esas tutulmuştur. Öyle ise biz de ağabeylerimizi ve ablalarımızı aynı gözle görüp onlara saygı göstermeliyiz. 
      Ağabeyler ve ablalar da küçük kardeşlerine anne ve babalarının kendilerini sevdikleri gibi sevmeli, onlara ilgi ve şefkat göstererek korumalıdırlar.
      Kardeşler, aralarında meydana gelebilecek kıskançlıkların, huzursuzlukların, ve kavgaların sadece kendilerini değil, ailelerin bütün fertlerini üzüp, sarsacağını bilmelidirler. Onun için kendi aralarında mümkün olduğu kadar iyi geçinmeye çalışmalıdırlar. 
      Anne ve babamızca kardeşimize gösterilen ilgi ve şefkati yanlış anlayarak, bunu kıskançlık sebebi yapmamalıyız. Şunu unutmayalım ki, onlar kesinlikle büyük-küçük, erkek-kız ayrımı yapmazlar. Bir elin parmaklarından her biri insan için ne ise, çocuklar da bir anne ve baba için öyledir. Biri diğerinden farklı görülmez ve üstün tutulmaz. 
      Kardeşler arasında fikri  bedenî ve mali yönde dayanışma olmalıdır. Atalarımız: “Bir elin nesi var, iki elin sesi var...” demişlerdir. Tek başına kişi yanılabilir veya yenilebilir.ama birlikten kuvvet doğar. Fikir ve güç dayanışması kardeşleri güçlü kılar. 
      Kardeşler arasında bazı konularda farklı düşünceler de olabilir. Buna saygı duyulmalıdır. Bu konuda ortaya çıkabilecek farklı görüşleri kardeşler birlikte tartışarak, doğruluğuna kanaat getirdikleri görüşleri benimseme alışkanlığı kazanmalıdırlar.onların böyle davranışları kendilerini de ailelerini de mutlu kılar. 
      İşte böylesine bir takım konulara ve inceliklere dikkat edilmesi, kardeşler arasında sevgi, saygı ve dayanışmayı güçlendirir. Birbirlerine karşı olan hak ve düşüncelerini de yerine getirmiş olurlar.

      4. AKRABA HAKKI

      Aile fertlerimizden sonra öncelikle ilişki kuracağımız kişiler akrabalarımızdır. Akrabalık ilişkilerinde, yakından uzağa doğru bir gidiş gözetilir. 
      Biz müslümanlar, Yüce Rabbimizin ve Sevgili Peygamberimiz emirlerini her zaman baş tacı etmeliyiz. Onlar ne emretmişlerse onu benimseyip, uygulamalıyız. Neleri yasaklamışlarsa onlardan da kaçınmalıyız. Yüce Rabbimizin ve Sevgili Peygamberimizin baş tacı etmemiz gereken emirlerinden birisi de;akrabalarla ilgilenmek, darlık ve bolluk zamanlarında her an onlarla birlikte olmaktır. Akrabalarımızla her fırsatta ziyaretleşmek, maddî ve manevî konularda yardımlaşmak aslî görevlerimizdendir. Çünkü akrabaların birbirleri üzerinde karşılıklı hakları vardır. 
      Kur’ân-ı Kerim’de, bir kimsenin iyiliklerinden bahsedilirken,Allah,âhiret günü, melekler, kitap ve peygamber inancından yani temel inanç esaslarından sonra ilk sırada; “Allah sevgisi ile akrabaya yardım edenler” anılmaktadır. Bu sıralama ile Allah Teâlâ Hazretleri akrabamıza ilgi göstermemizin ne derecede önemli olduğunu bize bildirmektedir.
      Bir başka ayette de, akraba ile ilgilenmenin önemi şöyle açıklanmıştır: “Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder. Hayâsızlığı, fenalığı, haddi aşmayı yasak eder. Tutansınız diye size öğüt verir.
      Akrabalarımızla ilgimiz sadece onların iyi günlerinde, bolluk, şan, şöhret zamanlarında olmamalıdır. Kötü günlerinde, yoksulluk, düşkünlük, ihtiyarlık dönemlerinde de dostluk ve akrabalık bağlarımızı sürdürmeliyiz. 
      Onları sadece bayramlarda,düğünlerde ve özel günlerde değil, fırsat bulduğumuz her zaman ziyaret etmeliyiz, gönüllerini almalıyız. Uzakta iseler, zaman zaman mektupla, telefonla hatırlarını sormalıyız. Hasta oldukları zaman yakın-uzak demeden ziyaretlerine gitmeliyiz.öldüklerinde ise cenaze merasimlerine katılmalıyız.
      Akrabalarımız arasında fakir ve düşkün olanlar varsa, vereceğimiz zekât ve yapacağımız diğer yardımlarımızda öncelikle onları gözetmeliyiz. Çünkü Rabbimiz: “Yakınına, düşküne, yolcuya hakkını ver, elindekileri saçıp savurma.” “...Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’ın ve akrabalarının haklarına riayetsizlikten sakının...” buyurmaktadır.
      Bir sıkıntıya düştüğümüzde, yardım için ilk başvuracağımız yer akrabalarımızdır. Annemizin, babamızın olmadığı veya onları kaybettiğimiz dönemlerde akrabamız bizim annemiz-babamız yerine geçer. Onları bu gözle görmemiz, onlarında bizi öyle kabul etmeleri akrabalığın gereğidir. 
      Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: “Allah’a ve âhiret gününe inanan kişi misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe inanan, akrabasını görüp gözetsin. Allah’a ve âhiret gününe inanan kimse ya hayır söylesin veya sussun!...”
      Daha birçok ayette ve hadislerde akrabalığın önemi, onlarla ilgilenmenin değeri belirtilmektedir. O halde şunu söyleye biliriz ki: dinimiz hiçbir dinde ve toplumda görülemeyecek şekilde karşılıklı olarak akrabamızı görüp gözetmemizi ve onların haklarına dikkat etmemizi bize emretmektedir. Uzak-yakın bütün akrabanın aranıp, sorulmasına ve zaman zaman ziyaret edilmesine ise sıla-i rahîm denilmektedir.
      5. ARKADAŞ HAKKI 
      Arkadaşlık, iki veya ikiden fazla insan arasında belli süre içerisinde oluşan karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan ilişkilerin adıdır. Arkadaşlık çok küçük yaşta başlayabildiği gibi hayatın her döneminde yeni yeni arkadaşlıklar kurulabilir.arkadaşlığın süresi çok kısa sürebileceği gibi ömür boyu da sürebilir.
      Kısa süreli de olsa, uzun süreli de olsa arkadaşlıklarda karşılıklı olarak maddi ve manevi bağlılıklar oluşur.beraber gezilir, eğlenilir, yenilir, içilir, ders çalışılır. Acılar ve sevinçler paylaşılır. Arkadaşlar birbirlerinin dert ortakları, sırdaşları olurlar. 
      Belli sürelerde bir arada olmak zorunda olan insanlar isteseler de istemeseler de günün birinde birbirleriyle arkadaş olduklarını fark ederler. Ancak asıl devamlı ve samimi arkadaşlık seçilerek ve karşılıklı istek duyularak kurulanıdır. Bu şekilde kurulan arkadaşlıklarda çoğu zaman ortak zevklerin ve özelliklerin rolü büyük olur. Ortak zevklere ve özelliklere dayalı olarak kurulan arkadaşlıklarda karşılıklı maddi ve manevi çıkar yoktur. Onlar arasında karşılıklı sevgi ve saygı ağır basar.sevgi ve saygının tabiî sonucu olarak da menfaatler değil, fedâkârlıklar ön plâna çıkar. İyi ve ideal arkadaşlıklar böyle kurulur. 
      Arkadaşlıkta kötü olan ise, samimiyetten uzak ve sırf maddi ve manevi çıkarlar uğruna bir araya gelinmesidir. Böyle kurulan arkadaşlıklardan fayda gelmez.çünkü çıkarlar bite bitmez ilişkiler kopar. Taraflarca aynı maksatla başka arkadaş arayışları başlar.
      Şurası bir gerçek ki: iki insan bir araya gelince aralarında karşılıklı olarak maddi ve manevi birtakım haklar doğar. Onun için arkadaşlar birbirlerinin birtakım isteklerine ve birtakım tekliflerine hayır dememelidirler. Ancak istek veya teklifler doğru yönde olmalıdır. Yanlış ve kötü yollara götüren tekliflere uymak gerekmez. Zaten iyi arkadaş da, kötü veya olumsuz tekliflerde bulunmaz. Şayet arkadaşlarından birisi devamlı hoş olmayan işler yapıyor ve arkadaşını da bu yönde zorluyorsa, böyle arkadaşlıklar uzun sürmemelidir.
      Peygamber Efendimiz, “Mü’min, mü’minin aynasıdır.” buyurmuştur. Atalarımız ise, “Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” demişlerdir. Demek ki arkadaşlar birbirlerini önemli ölçüde etkilemektedirler. Arkadaşlar arasında karşılıklı etkileşim, genellikle güçlü kişiliği olanın baskın olması şeklinde gerçekleşir. Şayet iyi huylu, ahlâklı ve güçlü kişiliği olan baskın olursa, arkadaşlık ilişkileri iyi ve olumlu yönde gelişir. Ahlâkça zayıf olan baskın olursa, o zaman da ilişkiler olumsuz yönde gelişir ve arkadaşlar hoş olmayan bir takım yönlere veya maceralara doğru sürüklenirler. Onun için arkadaşında hoş olmayan ve kendisi sonu belirsiz maceralara sürükleyecek tavır ve davranışlar fark eden birisi, önce onu bu tür olumsuzluklardan vazgeçirmeye çalışmalıdır. Daha iyi, dürüst ve ahlâklı davranması için kendisini ikaz etmeli ve ona bu konuda yardımcı olmalıdır. Arkadaşlık bunu gerektirir. 
      Yeterince ilgi gösterilmesine ve uğraşılmasına rağmen, olumsuz tavır ve davranışlarını değiştirmeyenlerden uzaklaşmak, iyi ve dürüst olanlarla arkadaşlık ilişkilerini geliştirmek ise aklın gereğidir. 
      6. KOMŞU HAKKI
      Aile ve akrabalarımızdan sonra bize en yakın olan komşularımızdır. Dinimizin bize öğrettiği güzel davranışlardan birisi de komşularımıza saygılı olmaktır. 
      Çevremize şöyle bir göz atacak olursak görürüz ki ev, tarla, dükkân, yazıhane komşularımız olduğu gibi, iş yerinde tezgâh komşumuz, sınıfımızda sıra komşularımız da vardır. İnsanlar arasında sağlıklı bir şekilde komşuluk ilişkilerini düzenlemek için dinimiz bazı hükümler getirmiştir. Peygamberimiz bu hükümleri şöyle özetler:
      Yardım etmek, borç para istediğinde vermek, hastalandığında ziyaret etmek, cenazesine katılmak, sevinçli anlarında tebrik, üzüntülü anlarında teselli etmek gibi.
      Peygamberimiz (A.S.): “Komşusu şerrinden emin olmayan kimse mümin değildir.” buyurur. Ve ayrıca “Komşusu aç iken evinde tok duran kimse, gerçek mümin değildir.” diye de buyurmuştur.
      Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de: “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenen kimseyi sevmez.”
      7. ÖĞRETMEN HAKKI
      Anne ve babamız bizim dünyaya gelmemize sebep olan, bebeklikten itibaren de bizi terbiye eden , kişiliğimizin temellerini oluşturan,maddi ve manevi değerlerimizi karşılayan saygıdeğer varlıklarımızdır. Kişiliğimize birçok yeni manevi değer kazandıranlar, bizi olgunlaştıranlar ise öğretmenlerimizdir. Diyebiliriz ki öğretmenler ruh dünyamızın mimarlarıdır. Biz manen onların ellerinde şekilleniyor, onların yardım ve rehberlikleri ile topluma yararlı bireyler olarak yetişiyoruz. Öyleyse öğretmen hakkı son derece büyük ve önemlidir. 
      “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?..” âyeti ile Yüce Rabbimiz bilgili kişilere çok özel bir yer vermiştir. Öğretmenler de bilgili ve bize bildiklerini öğreten kişiler olduklarına göre, onlar da aynı şekilde değerli birer manevi makama oturtulmuş olmaktadırlar. 
      İslâm eğitimcileri öğretmen hakkının ödenemeyecek kadar büyük olduğunu söylemişlerdir. Çünkü devletlerin ve medeniyetlerin yükselişinde öğretmenlerin payları büyüktür. Bu nedenle öğretmenlere değer veren, onları maddi ve manevi alanda layık oldukları yerlere oturtan toplumlar kalkınmışlardır. Böyle toplumlarda insanlar mutlu ve faziletli olmuşlardır. Öğretmenlere değer vermeyen, öğretmenlik mesleğini hor gören, maddi ve manevi olarak layık oldukları yerlere oturtamayan toplumlar ise mutsuz olmuşlardır. 
      Tarihimize bir göz attığımızda görürüz ki, atalarımız öğretmenlere layık oldukları değeri vermişlerdir. Onlara maddi yönden doyurucu ücretler verirken, manevi yönden de gerekli olan ilgi ve takdiri esirgememişlerdir. Fatih Sultan Mehmet gibi bir Padişah, Molla Güranî ve Akşemseddin gibi hocaların terbiyesi sonucunda, genç yaşına rağmen İstanbul'u fethetmekten dolayı gururlanmamıştır. Fatih hiç bir zaman hocasına karşı saygısını bozmamış ve her zaman elini öperek hayır duâsını almıştır. İstanbul'a girerken kendilerini çiçek yağmuruna tutan Bizans halkına; “O çiçeklere asıl layık olanın hocası olduğunu ve çiçeklerin ona sunulması gerektiğini” ifade etmiştir. İşte bu olay, hocanın hakkını teslim ve hocaya saygının tarihimizdeki en güzel örneğidir. 
      Hz. Ali’ye ait olduğu söylenen bir söz vardır: “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum!” Öğretmene gösterilmesi gereken saygıyı bundan daha iyi anlatan bir söz az bulunur. Öğretmenlerin değerini takdir edenlerden birisi de Büyük İskender’dir. “Babam beni gökten yere indirdi, hocam yerden göğe yükseltti.” diyen İskender , hocasının kendisini manen yükselttiğini ve yücelttiğini anlayıp, takdir ederek ona gerçek değerini vermiştir. 
      Biz de öğretmenlerimize karşı mümkün olduğu kadar ilgi ve saygı göstermekte kusur etmemeliyiz.
      Öğretmenlerimiz, öğrenimimizi tamamladıktan sonra sahip olacağımız mesleklerdeki başarılarımızı, vatanımıza ve milletimize hizmetlerimizi duyup, gördükçe bizimle övüneceklerdir. Bizim başarımızda kendilerinin de payları olduğunu düşünerek iftihar edecek ve mutlu olacaklardır. Unutmayalım ki; onların mutlulukları mutluluğumuz olacaktır... 8. YOKSUL VE YETİM HAKKI
      Müslümanlık, fakirlere ve yetimlere iyi davranmamızı, onlara özenle yardımda bulunmamızı emrediyor. Allah’ın bize yardım ve merhameti, bizim insanlara özellikle yoksullara karşı davranışımıza bağlıdır. Sevgili Peygamberimiz bu konuda: “İnsanlara yardım etmeyene Allah yardım etmez.” buyurmuştur. 
      Gözümüze kaçmakta olan bir küçük sinekten gözü korumak için nasıl hem elimizle, hem de göz kapaklarımız ile gözümüze yardım ediyorsak; insanlar da birbirlerini korumalı ve birbirlerine böyle yardım etmelidirler. Bunu Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda şöyle demiştir: “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücut gibidir. Vücudun herhangi bir oranı rahatsız olursa diğer organları da bu yüzden acı duyarlar.”
      Yetimler, bu koruma ve yardıma en muhtaç olan kimselerdir. Bu yardımlaşma ile toplumda sıkıntılar azalır, mutluluklar çoğalır. Dinimiz, yetim ve yoksulların haklarını korumaya özel bir önem vermiştir. Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimiz: “Öyleyse yetimi sakın ezme. El açıp isteyen yoksulu da sakın azarlama.” ; “Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyen şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.”